30 Aralık 2011 Cuma

"Ara"da-7

Baykuşlar Öterken
Janet Frame


Daphne ölü odasından söyler şarkıyı.


Kendine kabuk bağlayanların soyulan öyküsü.Çırılçıplak kalmak gecede ve ışıksız gündüzleri kovalamak dört duvarın uğuldayan gövdesinde.Pek çok hesap yaptık geçmiş-gelecek ilintili ancak her nerden kovalarsak kovalayalım zamanı yine ona döneriz:aileye,ebeveyn eskizlerine.

Avuntusuz bir anne,içinde kayıp bir baba,epilepsi hastası bir abi,özdeşliği 
sıkışık bir abla ve gözleri ayaklarında bir kız kardeş ve bu husumetin gölgesini tırnaklayan Daphne.

"Ateşten camın arkasından yeşil dalgaya bakarak kırmızı gölgeyi gördüm ben!" diyor 
zihni odalara gömülen küçük kız.Saçlarını çekiştiriyor hayat, rüzgar eteğini bile savuramazken;titriyor rüyalarında umutları,aynada kendini görmeye boyu bile yetmezken.Aksak ruhların çıkmazları boğuyor onu minicik avuçlarında ve hapsoluyor karanlık duvarların, akıl içen boşluklarına. 

"Dişlerinizi çıkartın!" diye komut verdi pembeli kadın. Oysa kendinde dişlenmişti 
düşlerin çoğu ve inançlı olun diyordu ölümün yongası,küçük parmaklarından kaydırırken çocukluğunu.Deliyi kendinde örseliyor Daphne,kimlerin deli olduğunu gayet iyi bilerek;kendi ölümünü ve doğuşunu izleyerek...

Dünya yüzünde kendiniz için hazineler biriktirmeyin!

Bir çocuk yanarken nasıl çığlık atar,artık biliyoruz.

28 Aralık 2011 Çarşamba

Bazen sayfalar dökeriz-2

Amatorski

Belçika'dan uzun soluklu yeni bir esinti.İndie girişimli sakin topluluk. Ruhta derinleri zorlayan tonları,kısa ve öz şarkı sözleri oldukça ayrıcalıklı.4 parçalık (Same Stars We Shared-2010) bir başlangıç coşkusu yaratmışlar lakin devamı 7 parçalık (TBC-2011) bir gürültü ile eşlik ediyor sessizliğimize.İç tahribatların yinelendiği ikinci albüm ruhunuzu avlayacak nitelikte onlarında belirttiği gibi... Kısa kısa sürüyolar sizi kendinize,melodi sonlandığında bir başka size yol alıyorsunuz. Ritmlerin esrikliği zamana süreklilik kazandırıyor çoğu sözde hep o "an"da kalacakmışsınız gibi.

26 Aralık 2011 Pazartesi

Döngü-33 Sigara

Yazı tüterken olmazsa olmaz.


Herkesin bir evresi var kalem usulca sokulurken sayfalara ve çözülürken çürümenin anlamı ustaca ruha;kelimelerin öfkesi dumanlanır,arka yüzde çınlayan melodi sarılan sigaranın efkarına bulanır.


Hepimizin bir hikayesi var sözcüklerle savaşırken,şarapla titrettiğimiz yokluklardan düşmeyen siste ve boğulurken kendi eksenimizde dolanan pek çok ses,alevleri üflesin üzerimize...


Bir kül tablasında eskittiğimiz yahut yeniden önümüzde sektirdiğimiz onca eflatun düşte:

Yanalım bir anı gibi mümkünse hep birlikte...

24 Aralık 2011 Cumartesi

"Ara"da-6


Vanessa ve Virginia -
Susan Sellers 


-Lanetlilerin işkencelerini çekiyoruz dedi Helen.
-Bence cehennem budur dedi Rachel.
 
Ölümün ucundaki iki kadın Vanessa ve  Virginia.Modern edebiyatın en feminen simasının her bir anı paçasından sürüklenmiş girdaplarla dolu yaşam öyküsü.


Emsalin görsel boyutu kuşkusuz kız kardeş Venessa Bell,boşlukların anlam arası bir bakıma.Körelen ruhların birbirine kaçışı roman kısmi biyografik yapısıyla.Renklerin ve sözcüklerin yüzlerde buruşan kimsesizliği;çığlıkların hep içeride ölüşünün resmedildiği.

Romanlarının başarısı kadar  deli kadın gölgesi ile çevresini etkisi altına alan Virginia’nın kızkardeşi Vanessa ile çıkmazlara gebe olan ilişkisi.Biri renklerin çizgilerinde solarken diğeri sözcüklerin kudretinde boğuluyor.Hep açık sandıkları kapıların önce birbirlerinde kapandıklarını yazar Susan Sellers bize en başında endam ediyor.

Figürleri aksak kadınların düşlerini görmek bir süre sonra netleşiyor,kimliksiz yaşıyor her ikiside biri kocasını cinsel olarak red ederken diğeri koca edinemiyor üç çocuğunun geleceğine.Kendine takılan yüzlerin içlerine sürgünü;birbirlerinde boy ölçüşen ölümün kaçınılmaz güdümü.

“Kalıcı olan çerçeve içine aldıklarımız değildir” diyor yazar ve düş dönümü kırpılıyoruz bu hikayede,kadın olduğumuzu anımsıyoruz solan renklerin ardından sızan kelimeler ile…

10 Aralık 2011 Cumartesi

"Ara"da-5

Another Earth (2011)


-Merhaba! Kimse yok mu?


Vaktin iç ses çığlıklarından biri artık şüphesiz.Her gün sırtımızı döndüğümüz onca insanın soluksuz kalp atışları bu inilti.Filmin bu yapısı baki kılınacak yokluğun ilk imgesini saplıyor görüntüye.Vicdani azapların ilk kıvılcımını dondurucu umutta arar Rhoda ancak yok oluş çoğu zaman yeterli değil içimizdeki yangını durdurmaya.Hikayelerin duygu yükümlülüklerimize etkisini doğrudan gösteren cümleler hakim akışa:
-Hayatın sınırlarında yaşayan bir ekipten oluşan insanlar 
varmış.Deliler,yetimler,eski mahkumlar,serseriler.Aynı benim gibi...


Bahsi geçen hikaye,keşfe çıkan ilk insanların yanlarında bilinmezliğe yoldaş 
ettikleri,pek çoğumuz için "diğerleri".


-Bir suçlu olarak bir çok şey için aday olmam mümkün değil.Ama belki de bu başkadır.Belki de buna en uygun aday benim!

Sessiz yoklukların en büyük harbi,içlerinde çatıştıkları hıçkırıkların yükselişi 
ile başlar.Bazılarımız sonu baştan yakalar ve devam eder.Bazılarımız nereye çakılacağı belirsiz boşluklara düşer.Karakter ateşte ve yanmıyor.Direniyor her şeye,en başta kendine. 


-Kendinle tanışsaydın ne derdin?
-Bir daha ki sefere bol şanslar.

Kırıp çoğalır,kaybettikçe buluruz.Bazen fazlaca dönüp karışırken,çoğu zaman karıştıkça kendimiz oluruz. Sordukça,tutundukça.Bittikçe,yeniden başladıkça.Pek çok şeyin arkasında olduğumuz gibi hayat nöbetlerinin arkasında da biz varız.Kendimizden yoksun olarak başka bir dünya ararız.Herkesden daha fazlasını bekler ama kendimizde hiç bir şey aramayız.


-Biyologlar olarak yaşamımız boyunca küçük,çok daha küçük şeylere bakmayı başarmamıza ve astronomlar olarak karanlık gecelerde zamanın gerisinin ve uzayın dışının ilerisine,çok daha ilerisine bakmayı başarmamıza hayret ettik.Ama belki de en gizemli olay ne büyük ne küçük olanıdır.Biziz,o kadar yakın işte.


Kendi ayrıcalığınızın pasını attığınız an çınlayacak vakitlerin iyi bir seyircisi olmanız yahut buruşturup attığınız çoğu benliklerinizin yeniden var olmayı başarması dileğiyle...

5 Aralık 2011 Pazartesi

"Ara"da-4

The Future (2011)


Bir kedi ne kadarını sorgulayabilir hayatın diye sorduğunuz da şu sözler çınlayacaktır kulaklarınızda:
- Hiç dışarıda yaşadınız mı? Geçici yaşamaktan bahsetmiyorum. Dışarıda doğmaktan bahsediyorum,asla içeride olmamaktan...bir kere bile okşanmamaktan... Evet mi? O zaman konuşmak için uygun olmayan karanlığı biliyorsunuz.

"Modern zaman" geçimine durağan bir bakış. Sevgi armonisinin hezeyanı. Sorumluluk felaketinin çarpıcı ve yorucu somutlaştırılması. Akışı sindirilmiş bir gerçekliğin sürekli göz ardı edilişi vakti durduran çığlığın nihai 
sonuçlara yenilişi.

- O olmadan önceki zamanda düşünüp duruyordum " Ama ben onlarındım,ben onlara aittim." Ve o oldu. Öldüm.

Ne bir acı vurgusu ne de tok bir duruş gerçekliğe. Sadece yaşanandır çoğu zaman:Yorumu ve sorusu olmayan sadece o andır atladığımız her defasında;"geleceğin" ört pasının tozunu attıran. Bir yaşamdan-ki bahsedilen karakterimiz kedi- sonrası adına öğrenilecek fazlaca itina var.

-  Uzun zaman sonra,uzun uzun zaman sonra vazgeçtim. Daha fazla beklemedim. Oysa sonuçta yaşamak sadece başlangıçtı ve öyleyse başlangıç sona erdi. Ben kimsenin kedisi değilim. Ben kedi bile değilim. Ben,ben bile değilim. 

Sevgilerimle,Paw-paw