28 Şubat 2014 Cuma

"Ara"da-18


Kelebekler Zamanında
aydakiadam.com




"Her şeyi yapabilmek,olmaktır." der Albert Camus,kendinden haz almanın  olanaksızlığı içinde varoluşsal dinginliği nitelediği "Yaşama umutsuzluğu yoksa, yaşama aşkı da yoktur." düsturu bir insan olabilmenin inancı yanında bir kadın olabilmenin de iklimini belirler gibi. Bir kadın olarak doğmak tüm varoluş verilerinin en temelinde yabancı bırakılmakla, hep bir diğerinden daha fazla mücadele etme fikri ile toplumda yer almaktadır. Bu kendi halinde olmayla, hiçbir şeyin içinde her şeyi bulan kadın; kaybettiğinde kazanmıştır; ne bir eksik ne bir fazla hem tamdır zamana. İçi çekile çekile yuttuğu yoksunluk onu geleceğe var etmiş; zamanın çok ilerisinde bir değil binlercesi olabilmiştir kendinin. 






Mirabal Kardeşler, verdikleri varoluş mücadelesinde ilke alanlarının bu düsturla beslendiğini bilmese de farkındalık çerçevesi bu fikirle algılanabilir. Zira kadın olmanın bilinirliğinin sınırlarında, faşist dünya hiçbir kadını gerçekten tanıyabilmiş değildir. Kardeşler ilk varlık sıkıntısını yaşadıkları sakin kasabanın havasında solumaya başlar. Kapalı bir kutuda çiçek açan kadın, babasının ve annesinin omzunda bir yonca, geleceğe sunulacak bir goncadır. Kırılışın ilk hedefi, eğitimden hep uzak tutulmaya çalışılan kadının, okuma feryadıdır. Bulundukları sınırları zorlama çabası çıktıkları yolda kardeşlerden birine sadece bildiği ile yaşamanın gerginliğini sunar;
 "Ait olduğumuz yerde yani evde kalmalıydık." der. Diğerinin başı çektiği direniş, sorunsalı belirler;
" Nereye ait olduğumuzu nasıl bilebiliriz ki! Tek bildiğimiz yer çiftlik." Bir yerde olma fikri, kendini var etmenin umutsuzluğu ve mutluluğudur. Aynı kalmama düşüncesi insanı taşır ve ilerletir. Bu nedenle yola koyulmuş her kadın, düzenin tehdididir. Çünkü kadın, hedeflerini, ilkelerini ve bilmeye doymayan, sorgusuz bırakmayan ruhunu da her yere beraberinde getirir. Taşınan düşünceler zaten zemini olmayan her yapıyı çatlatır ve çöküşe hazırlar. Bunu gerçekleştirmenin önceliği ideali yerleştirmek, onunla hareket etmektir. Ancak bir birey için en büyük felaket, tüm öğrendiği ve bildiğiyle başladığı yere dönmektir. Dönüş her türlü başlangıcın sinesidir ve kaçışın ihtimalidir. Öğrenilen her  iyi ve kötü, sistemin ötelediği, görmezden geldiği  hakikatlerden başka bir şey değildir. Kısıtlamalar kadının erkekten daha başarılı olacağı korkusundan değil, hep gerçeği bulup otoriteyi sarsacak olmasındandır.


Kardeşlerden Minerva Mirabal, dönemin kadınlara yasak olan hukuk fakültesinin kapısını kendine araladığında savaşı başlatmıştır. Her eylemci birey gibi yönetimin temel fonksiyonlarındaki tehdit ve takasları ölçülemiş, imkansızların ilerisine geçmiştir. Katıldığı örgütle ideallerini sunma şansını yakalayan Minerva, içinde bulunduğu Trujillo yönetimini şöyle özetler: İnsanları bir diktatörün en gözde diyetiyle besliyordu: Ekmek ve korku. Olası her ihtimali ile zor olan hayat, kadına, her türlü siyasal dikte ile daha da zorlaşır. Umutsuzluğuyla aşık olur kadın, yaşama. Zaten bir mücadele ile doğar kendi gibi olandan ve belki de oluştuğu yerdir onu yüzyıllardır hep savaşmaya zorlayan. Yani sadece kadın olmaktır bazen, her neden ve sonuç. Mirabal Kızkardeşler, verdikleri savaşın renginden korkmadan birer kelebek olup, kadının bu zamanını niteleyerek onu varediyor.